Hayat gittikçe artan bir hızla yaşanır oldu. Hepimiz çılgınca bir tempo ile bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Sabah oluyor akşam oluyor, sabah oluyor akşam oluyor ve biz koşuyoruz.
Şöyle bir sakin olsak, yavaşlasak, etrafımızda olup biteni fark etsek, hayatı hissetsek.
Şöyle bir dursak, güneşi, yağmuru, rüzgârı hissetsek. Varlığımızın farkına varsak. Dursak bir süre için. Dinginleşsek.
Dinginleşmemize destek verecek hobiler edinsek, müzik dinlesek, resim yapsak, doğada yürüyüşe çıksak, hafta sonları ve tatil günlerinde saatimizle vedalaşsak.
Çevremizde stresli, rekabetçi, teknoloji takıntılı, işkolik insanlar yerine huzurlu, sakin insanlara yer açsak. O huzurlu, sakin insanlarla dinginleşmemizi destekleyecek zamanlar geçirsek.
‘Gerekenler’den kurtulsak tatillerde, boş zamanlarımızda, ‘paşa gönlüm ne ister’e geçsek. Kendimizi baskı altına sokmasak. “Tatilde sabah erken kalkmam lazım, kahvaltıya yetişeyim, hiçbir aktiviteden geri kalmayayım.” “Hafta sonu dolma sarmam lazım.” “Akşam arabayı yıkamam lazım, çok pis”ler mi yoksa “şu an ne yapmak istiyorum” mu? Biz ana odaklanmayı, istediklerimize dönüp bakmayı bilmiyoruz. Hep yapılması gerekenlerle ya yarın ya da dün ile meşgulüzdür.
An nedir, nasıl fark edilir, nasıl yaşanır bir türlü bilemeyiz. Anı fark etmek için dışarı çıkın, güneşi, yağmuru, soğuğu, sıcağı vücudunuzda hissedin. Teinsiz, kafeinsiz ılık bir içecek alın, dışarı çıkın. Bir yudum alın içeceğinizden, gözlerinizi kapatın, kendinizi, havayı hissedin. Bir şey düşünmeyin, sadece hissedin. İşte andasınız.
Hafta içi her gün önce 30 saniye, sonra 45 saniye. Ne dersiniz? Uygulanabilir bir başlangıç Hedef toplamda 10 dakika olmalı, öğleden önce 5 dakika, öğleden sonra diğer 5 dakika. Ne yarınki toplantı ne ay başındaki ödeme ne yetişmesi gereken rapor. Sadece an ve hissettikleriniz. Bırakın bu kısacık zamanda zaman sizin için dursun. Zaten fazlasıyla hızlı akmıyor mu?
Dr.phil. R. Meltem KAVCAR SIRMALI
30 Nisan 2019