Önce iyi haber mi, kötü haber mi?

Evett, bir iyi bir de kötü haberim var? Önce hangisini söyleyeyim?
Önce hangisini duymak istersiniz? İyiyi mi, yoksa kötüyü mü? Peki haberi verecek kişi sizseniz, siz hangisini önce vermek isterseniz? İyiyi mi, kötüyü mü?

Haberi veren için iyi haberi önce vermek tıpkı tadı acı olan ilaçtan önce çocuklara şeker yedirmek gibi daha kolay olsa da haberi alan için iyi haberi sonda duymak daha koruyucu ve tamir edicidir. İyi haber önce gelirse, kişi sonrasında gelecek kötü haberin gerginliği ile iyi haberin keyfini çıkartamaz. Bu da iyi haberin pek de iyi algılanmamasına sebep olur. Sonradan verilen iyi haber kişinin kendisini sonuçta daha iyi hissetmesine sebep olur. Malum, insanoğlu mutlu sonları sever. ? Mutluluğun derinden hissedilmesini sağlayan ise kötü deneyimlerdir. Kötü deneyimlerin ardından gelen iyi deneyimler, mutluluğun anlamını doğru ve derinden anlamamızı sağlar.

Bir de malum “sandviç sistemi” var; kötü haberi iki iyi haber arasında sıkıştırıp vermek. Bu daha çok işverenlerin çalışanlarına karşı kullandıkları bir yöntem. İş hayatının farklı dinamikleri nedeniyle sıklıkla kullanılan bu yöntem gerçek hayat için geçerli değil. Bu yöntemle kötü haberi alan kişi durum ile sağlıklı bir biçimde yüzleşemez. İki iyi haberin arasındaki kötü habere odaklanmak zordur ve kişinin kafası, duyguları karışır. Aslında sandviç yöntemi iyi haber-kötü haber’de değil, eleştiride kullanılan bir yöntemdir. İletişimde olduğunuz kişinin olumsuz bir davranışını iletmek istediğinizde, iletişime olumlu bir giriş yapın. Önce karşınızdaki kişinin olumlu bir yönüyle söze başlayın. Bu sandviç ekmeğinin bir kısmıdır. Bu olumlu girişten sonra mutlak “ve” ekleyerek eleştirinizi, yani sandviç içini ileteceksiniz. Asla “ama”, “ancak”, “fakat” gibi kelimeleri kullanmayın. Malum, bu üç kelime kendisinden önce söylenmişlerin hepsini çöpe atar ve karşınızdakinin savunmaya geçmesine neden olur. Halbuki “ve” öyle mi? Sandviç içinin sihirli malzemesi “ve”dir. “Ve” ile karşınızdakine onu olduğu gibi kabul ettiniz mesajını iletmiş olursunuz, böylelikle kişi savunmaya geçme gereği hissetmez ve sizi dinlemeye devam eder. Diğer ekmeği yine olumlu bir özellik ya da açıklamadan oluşturun. Böylece olumsuz iletiniz iki olumlunun arasında kalacak ve karşınızdaki sandviçin içinde iletmek istediklerinizi alacaktır.
Demek ki, neymiş: sandviç yöntemi haber vermede doğru yöntem değilmiş.

\"iyi

Karşınızdaki kişinin duygularını korumak istiyorsanız, önce kötü haberi sonrasında da iyi haberi verin. Önce kötü sonra iyi haberi aldığımızda, duygularımız sonrasında gelen iyi haberle toparlanır, tamir olur.

İyi haberler için de geçerli, ama esas kötü haberler için olmazsa olmaz bir kural daha var; “göz gözü görecek”. Malum, göz kapaklarımızı indirmediğimiz müddetçe beynimizle direkt bağlantısı olup dışarıya açık tek organımız gözlerimiz. Tüm duygularımız gözlerimizden karşımızdakine geçiyor. Kötü bir haber vermek için telefonu seçmeyin, hele de yazılı mesajı hiç ama hiç seçmeyin. Bakışlardan duygunun geçmediği, jest ve mimiklerle beslenmeyen olumsuz iletiler karşınızdaki için çok sarsıcı olacaktır.

Kötü bir haber vereceğiniz zaman karşınızdakine dokunarak konuşma imkanınız varsa, mutlak dokunun. Dokunmak çok önemli bir iletişim aracıdır, unutmayın.

Kötü bir haber vermeniz gerektiğinde ağzınızda gevelemeyin. Hangi kelimelerle bu kötü haberi vereceğinizi önceden düşünün, tabii sonrasında vereceğiniz iyi haberi de. Mümkünse haberi vereceğiniz kişinin yanına oturun, bir iyi bir de kötü haberiniz olduğunu, önce kötüden başlayacağınızı söyleyin. Vereceğiniz kötü haberi abartmadan, empatiyi asla ihmal etmeden, olabildiğince net bir şekilde karşınızdakinin gözlerini içine bakarak verin. Karşınızdakine ilettiğiniz bilgiyi işlemesi için bir zaman verin. Sonrasında da iyi haberi iletin. O kolay.

Hayatınızda hep iyi haberler verebilmeniz dileğiyle….

Dr.phil. R. Meltem Kavcar Sırmalı

6 Şubat 2018