Cinsiyetçilik, toplumların uzun süredir mücadele ettiği karmaşık ve yaygın bir sorundur. Toplumlar, yüzyıllar boyunca farklı cinsiyet kimliklerine yönelik önyargılar ve ayrımcılıkla karşılaşmıştır. Cinsiyetçilikle ilgili bu tür olumsuz tutumlar, bireylerin yaşamlarını olumsuz etkileyebilir, psikolojik sağlıklarını zedeleyebilir ve toplumsal uyumun bozulmasına neden olabilir.
Bir kişinin biyolojik cinsiyeti, doğumda cinsel organlar ve kromozomlar gibi biyolojik özelliklere göre belirlenir. Seçilmiş cinsiyet rolü, bir kişinin nasıl hissettiğini ve kendini nasıl tanımladığını içerir. Toplumsal cinsiyet aynı zamanda sosyal bir yapı olarak da mevcuttur. Bu, biyolojik cinsiyetler için uygun görülen toplumsal ve kültürel roller ve normlardan oluşur.
Bir biyolojik cinsiyete diğerine göre daha fazla değer veren herhangi bir eylem, konuşma, yasa, uygulama veya medya temsili cinsiyetçidir. Bu, kişi veya kurumun amacı zarar vermek olsun ya da olmasın geçerlidir.
Tüm dünyada, cinsiyetçilik en çok da kadınları etkiliyor . Bunun nedeni çoğu kültürde patriyarkinin sonucu olarak erkek ya da maskülen olmanın kadın ya da dişil olmaktan daha değerli olmasıdır.
Cinsiyetçilik, cinsiyet temelinde ayrımcılığa ve önyargıya dayanır. Bu olgu, toplumların hemen hemen her kesiminde kendini gösterir ve kadınlar ile erkekler arasındaki eşitsizliği besler. Cinsiyetçiliğin kaynakları, tarih boyunca şekillenen kültürel inançlar, ataerkil normlar ve kadın-erkek rollerine dair yanlış algılardan gelir. Bu normlar, toplumun her seviyesinde mevcuttur ve cinsiyet eşitliği mücadelesi için ciddi engel oluşturur.
Cinsiyetçilik, bireyleri cinsiyet rollerine dayalı olarak değerlendiren, ayrımcı veya önyargılı davranış ve tutumları içeren bir kavramdır. Bu ayrımcılık, bireylerin cinsiyetine dayalı olarak potansiyelini sınırlar, fırsat eşitsizlikleri yaratır ve cinsiyet temelli şiddeti tetikler.
Cinsiyetçilik hem bireysel hem de toplumsal düzeyde geniş çapta etkilere sahiptir. Bireyler üzerinde düşük özsaygı, stres, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik etkilere neden olur. Ayrıca, kadınların liderlik pozisyonlarına erişimini kısıtlayarak iş yaşamında ve siyasette eşitsizlikleri destekler. Toplumsal düzeyde ise cinsiyetçilik, cinsiyet rollerinin katı kalıplara hapsolmasına ve toplumun potansiyelini sınırlamasına yol açar.
Cinsiyetçiliğin temelinde kültürel, tarihsel ve yapısal faktörler yatmaktadır. Toplumsal normlar, medya, eğitim sistemleri ve aile içi dinamikler gibi unsurlar, cinsiyetçiliği besler ve yeniden üretir. Ayrıca, cinsiyet eşitsizliğine dayalı sistemler ve kurumlar da cinsiyetçiliğin devam etmesine zemin hazırlar.
Cinsiyetçilik, iş dünyası ve ekonomi üzerinde de ciddi sonuçlar doğurabilir. Kadınlar genellikle erkeklere kıyasla daha düşük ücretlerle çalıştırılır ve terfi fırsatlarından mahrum bırakılır. Bu, ekonomik bağımsızlığı zayıflatır, kadınların yoksulluk ve bağımlı kalma riskini arttırır. Ayrıca, cinsiyet eşitsizliği toplumsal hareketliliği de etkiler ve toplumsal ayrışmanın sürmesine katkıda bulunur.
Cinsiyetçilik, cinsiyete dayalı şiddetin temelinde de yatar. Ev içi, ev dışı şiddet, tecavüz, cinsel taciz gibi olgular, cinsiyetçiliğin en acımasız ve yıkıcı yönlerini yansıtır. Bu tür şiddet olayları hem bireylerin hem de toplumun ruhsal ve fiziksel sağlığını ciddi şekilde etkiler.
Biyolojik veya toplumsal cinsiyete dayalı önyargının farklı biçimleri olabilir. Bazıları daha belirgindir ve tanımlanması daha kolaydır, diğerleri ise daha üstü örtülü ve daha tehlikelidir.
1. Düşmanca Cinsiyetçilik
Erkekleri kadınlardan üstün görür.
Geleneksel toplumsal cinsiyet rolünü reddeden kadınların, biyolojik ve toplumsal cinsiyetlerine aykırı davrananların erkeklerin statüsünü tehdit ettiklerine inanır. Kadınların zayıf, bağımlı ve yeterince akıllı olmadığını düşünmekle kalmaz, aynı zamanda kadınların manipülatif olduklarını ve bu yöntemle çevrelerini kontrol etmeye çabaladıklarına inanır. Düşmanca cinsiyetçilik tehlikelidir ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti, hatta tacizi körükler.
2. Korumacı Cinsiyetçilik
Kadınların doğal olarak erkeklerden daha zayıf, daha hassas, dana nazik, daha saf ve daha masum olduğu inancıyla kadınların korunması gereken varlıklar olduğuna inanır.
Düşmanca cinsiyetçilik, kadınların geleneksel toplumsal cinsiyet normlarını ihlal ettikleri için cezalandırırken, korumacı cinsiyetçilik kadınların bu geleneksel normların içinde kalmasını kuvvetle teşvik eder, ödüllendirir. Tıpkı düşmanca cinsiyet gibi, kadınların erkeklerden daha zayıf olduğu
görüşünden kaynaklanır ve bu çok tehlikelidir. Kadınların kendilerini olumsuz algılamalarını destekleyerek patriyarkal normlara ve cinsiyet eşitsizliğinin sonuçlarına meydan okumalarını engeller.
3. Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik
Hem düşmanca ve hem de korumacı cinsiyetçiliği içerir. Kadınlara bazen düşmanca bazen de korumacı davranır. Erkeğin yapısal gücüne karşı kadının dyadik gücünü vurgular.
Yapısal güç; dini, politik ve ekonomik açılardan üstün ve ayrıcalıklı olmaktır Dyadik güç ise başkalarının ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olmak ve kendisinin varlığına gereksinim duyulan konumda olmaktır. Erkeğin yapısal gücü, onu kadın karşısında politik, sosyal ve ekonomik
açılardan daha güçlü kılarken, kadının dyadik gücü erkek kadın arasındaki romantik cinsel ilişkilerde kadını erkek karşısında güçlendirir ve erkeği kadına bağımlı kılar. Erkek bir yandan yapısal gücünü korumak için kadınlara karşı olumsuz tutumlar sergilerken, diğer yandan kadınların dyadik gücünden
faydalanmak için onları korumaya çalışır. Bu durum erkeklerin kadınlara karşı hem olumlu hem olumsuz tutumlar takınması ve çelişik duygular yaşamasına neden olur.
Toplumsal cinsiyetçilik kadın cinsiyetine karşı karmaşık çelişkilerle dolu kendine has önyargılar içeren bir durumdur ve toplumda erkeğin üstünlüğünü ve cinsiyetlerin birbirinden beslendiği savı üzerine inşa edilmiştir.
4. Kurumsal Cinsiyetçilik
Toplumsal kurumları yöneten ve yapılandıran açık kurallar ve örtük normlardaki cinsel eşitsizlikleri ifade eder. Cinsiyetçiliğin biyolojik ya da toplumsal cinsiyete dayalı sistematik bir sosyal adaletsizlik ya da ayrımcı bir cinsiyet-rol farklılaştırmasıdır. Cinsiyetçiliğe, tıpkı kapitalizmin ekonomik düzeni ya da liberalizmin siyasi düzeni gibi, toplumsal düzenin bir parçası olarak bakmak doğru olacaktır.
Kurumsal cinsiyetçilik devlet, yasal sistem, eğitim sistemi, sağlık sistemi, finansal kurumlar, medya ve iş hayatında net bir şekilde görülür. Kurumsal cinsiyetçilik yaygındır. Düşmanca, korumacı ya da çelişik duygulu olabilir.
Bunun en açık göstergelerinden biri siyasi liderler ve şirket yöneticileri arasında cinsiyet çeşitliliğinin olmamasıdır. Bir başka gösterge de cinsiyetler arası ücret farkıdır. Eşit işe eşit ücretin halen olmadığı maalesef bir gerçektir. Genel olarak, kadınlar neredeyse her meslekte erkeklerden daha az kazanmaktadır.
5. Kişilerarası Cinsiyetçilik
Bir kişi cinsiyetçi inançlarını ve önyargılarını bir kadınla paylaştığında ortaya çıkar. Bu, bir kadına yönelik sözlü ifadeleri veya bir kadının yanında yapılan aşağılayıcı yorumları içerebilir. Bir kadının önüne geçmek veya bir kadını yolundan itmek gibi sözsüz olarak da uygulanabilir. Hem kadınları hedef alan ve genellikle kasıtsız olarak yapılan toplumsal cinsiyet mikro saldırganlıklarını
hem de hayatın içinde meydana gelen yaygın toplumsal cinsiyet ayrımcılığını içerir.
Birisi sizi toplumsal cinsiyet kalıplarına uymadığınız için doğrudan yargılarsa veya cinsiyetiniz ya da toplumsal cinsiyetiniz hakkındaki varsayımlara dayanarak sizi aşağılarsa, bu kişiler arası cinsiyetçilik olarak kabul edilir. İnsanların istemeden de olsa cinsiyetçilikle iş birliği yapmasına neden olur.
6. İçselleştirilmiş Cinsellik
Cinsiyetçiliğin bu biçimi, kadınlara cinsiyetçi inançların aşılanması ve böylece bir şekilde erkeklerden daha aşağı olduklarına inanmaya başlamaları anlamına gelir.
Kadınlar, ailelerinden, medyadan veya sosyal çevrelerinden gelen ve yoğun cinsiyetçilik içeren bir kültürde büyüdüklerinde, rollerinin ne olması gerektiğine dair cinsiyetçi inançları normal ve hak edilmiş olarak kabul ederler. Sürekli olarak cinsiyetçi davranış ve dile maruz kaldığınızda, kendinizle ilgili cinsiyetçi inançları içselleştirmeye veya benimsemeye başlayabilirsiniz ki, bu da sizi öğrenilmiş çaresizlikle baş başa bırakır ve her şeyi kabullenmenize neden olur.
Cinsiyetçiliği azaltmaya yönelik çabalar oldukça uzun bir süredir toplumbilimcilerin gündeminde yer almasına ve bu konudaki sosyal müdahale çalışmalarının giderek yaygınlaşmasına rağmen kişilerarası düzeyde yeterince çarpıcı bir ilerleme sağlanamadığı da bir gerçektir.
Cinsiyete dayalı ayrımcılık, ülkemiz dahil pek çok toplumda önde gelen problemlerden biri olmayı sürdürmektedir.
Cinsiyetçiliği azaltmak için atılabilecek adımlar çok yönlüdür:
1. Eğitim ve Farkındalık: Eğitim kurumları ve medya, cinsiyet eşitliği ve cinsiyetçilik konularında farkındalığı artırmak için en etkili araçlardır. Cinsiyet eşitliği eğitimi, erken yaşlardan itibaren başlayarak toplumun genel düşünce yapısını değiştirebilir.
Okullarda ve topluluklarda cinsiyet eşitliği eğitimine daha fazla yer verilmeli, toplumsal farkındalık kampanyaları, cinsiyetçilik hakkında doğru bilgiyi yayarak insanları eğitilmelidir. Kanaat önderlerinin kendi yaşamlarında ve kullandıkları dilde cinsiyet eşitliği kuralına uymaları büyük bir etki sağlayacaktır.
2. Toplumsal Normların Değiştirilmesi: Cinsiyetçiliği destekleyen toplumsal normların sorgulanması ve değiştirilmesi zorunludur. Bu, cinsiyet rollerinin daha esnek ve eşitlikçi olarak yeniden tanımlanmasını sağlar. Medya, cinsiyet rollerini daha gerçekçi, sağlıklı ve eşitlikçi bir şekilde
yansıtmalıdır.
3. Kurumsal Düzeyde Müdahale: İş dünyası, siyaset ve diğer kurumsal alanlarda cinsiyet eşitliği politikalarının benimsenmesi ve uygulanması önemlidir. Kadınların liderlik pozisyonlarına erişiminin kolaylaştırılması ve ücret eşitsizliklerinin giderilmesi hedeflenmelidir.
4. Kadınların Ekonomik Olarak Güçlendirilmesi: Kadınların ekonomik bağımsızlığını artıran politikalar desteklenmelidir. Kadınlar iş dünyasında liderlik pozisyonlarına erişme konusunda yaşadıkları engellerden kurtulmalı ve kadın istihdamı devlet politikası olarak desteklenmelidir.
5. Hukuki Destek ve Politika: Cinsiyetçiliği yasaklayan ve cinsiyet eşitliğini destekleyen yasal düzenlemelerin oluşturulması ve uygulanması son derece önemlidir. Cinsiyet eşitliği politikalarının oluşturulması ve izlenmesi takip edilmelidir. Cinsiyet eşitsizliğini yasaklayan yasal düzenlemeler yapılmalı, cinsiyet temelli şiddet uygulayanlar doğru, hakkaniyetli ve caydırıcı şekilde
cezalandırılmalı, ve cinsiyet temelli şiddet mağdurları için güçlü destek ve yeniden hayata tutunma hizmetleri sunulmalıdır.
6. Erkeklerin Dahil Edilmesi: Cinsiyet eşitliği mücadelesinin sadece kadınlarla sınırlı kalacak bir konu değildir. Erkeklerin de bu süreçte önce kendi inanç, davranış ve dillerinde cinsiyetçilikten arınmaları, sonrasında da toplumun arınması için aktif rol almaları cinsiyetçiliğin azaltılmasında zorunludur. Pozitif erkeklik normları ve cinsiyet eşitliğine dayalı ilişki modellerinin teşvik edilmesi
gerekmektedir.
Cinsiyetçilik, görünüşte zararsız günlük etkileşimlerden köklü kurumsal önyargılara kadar birçok biçimde ortaya çıkar. Biyolojik cinsiyeti, toplumsal cinsiyet kimliği veya cinsiyet ifadesi ne olursa olsun herkesin cinsiyetçiliğe maruz kaldığı bir gerçektir.
Küresel olarak yaygındır ve bir kişinin ilişkileri, zihinsel ve fiziksel sağlığı, ortalama yaşam süresi ve geliri dahil olmak üzere yaşamının her alanını etkiler.
Cinsiyetçi kurumların, yasaların ve uygulamaların ortadan kaldırılarak biyolojik, toplumsal cinsiyeti veya cinsiyet ifadesi ne olursa olsun herkesin toplumda eşit hak ve özgürlüklere kavuşması sağlanmalıdır.
Cinsiyetçilik, toplumsal bir sorun olarak kabul edilmesi gereken ve birçok alanda olumsuz etkileri olan bir olgudur. Ancak, farkındalık yaratma, eğitim, kurumsal müdahale ve politika değişiklikleri gibi stratejilerle bu sorunla başa çıkılabilir.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine doğru ilerlemek, daha adil, eşitlikçi ve sağlıklı bir toplumun temelini atmaya yardımcı olacaktır.
Haydi, değişime kendinizden başlayın!!!
Dr. Meltem KAVCAR SIRMALI
20 Ağustos 2023