Bölüm 5 – Dramadan Çözümcüllüğe

\"\"Drama Üçgeni’nin nasıl sıkıntılar oluşturduğunu önceki yazılarımda anlatmıştım.
Drama Üçgeni’nde ne Kurban ne Kurtarıcı ne de Yargılayıcı hayatından memnundur. Bu sistemden kurtulmak için yeni bir yaklaşım oluşturmak doğru olacaktır.
Çevremiz, yetiştirilme tarzımız, rol modellerimiz çatışmaları nasıl yöneteceğimizi ve çözümcül mü yoksa dramanın bir parçası mı olacağımızı belirler.
Bu dönüşümü başarabilmek için öncelikle farkındalığa ihtiyaç vardır. Özfarkındalıktaki eksiklik drama üçgeninin dışına çıkmanız izin vermez. Farkındalık ve doğru çaba, gerekirse profesyonel yardım drama üçgeninden kendinizi kurtarmanızı ve hayatınızın kontrolünü elinize almanızı sağlar.
Bir durumu değiştirmenin ilk adımı durumu kabul etmek ve sizi bu duruma getiren eylemlerin sorumluluğunu almaktır. Bu adım gerçeğe faklı bir perspektiften bakmanızı sağlayacaktır, ne gördüğünüzü, başkalarını nasıl algıladığınızı, düşünce paternlerinizi ve neden o şekilde tepki vermeyi seçtiğinizi görmenizi ve anlamanızı sağlar.
Bu yeni yaklaşım, yeni bir düşünme biçimi, yeni bir dil barındırır içinde. Farklı davranışlar oluşturabilmek için yeni perspektifler ve olasılıklar sunar.
Sağlıklı ilişki dinamikleri oluşturarak Drama Üçgeni’nden kurtulmanın temeli tepkisel davranmaktan vazgeçip bilinçli olarak nasıl davranacağınıza karar vermektir. Seçimin sizin elinizde olduğunu bilmek büyük bir güçtür.
Yetkinlik, Çözümcüllük Drama Üçgeni’nin güçsüzleştiren dinamiklerini değiştirmeyi, dönüştürmeyi sağlar; Kurban Çözüm Üretene, Yargılayıcı Yol Gösterene, Kurtarıcı ise Destekleyene dönüşür.

Kurban rolünün tipik duruşu: “Zavallı Ben”dir.
Kurban kendisini mağdur, ezilmiş, çaresiz, umutsuz, güçsüz, utanç içinde hisseder. Karar veremez, sorunları çözemez, hayattan zevk almaz, içgörü oluşturamaz. Büyürken sanki hayat üzerinde hiçbir kontrolü yokmuş gibi hisseder. Ne yaparsa yapsın hayattaki tüm kötülüklerin kendisini bulduğuna inanır. Hayatta elbette kötü deneyimler ve zor zamanlar vardır. Kurban, bu zorluklara göğüs germek, gelen darbeleri azaltmak, yaşam ile ilgili sorumluluk almak ve istediği yaşam tarzını oluşturmak için gerekli önlemleri alarak Çözüm Üretene dönüşür.
Çözüm Üreten kendisini Kurbanın yeterince gelişmemiş kimliği yerine geniş olasılıklar perspektiften görür. Hayatının sorumluluğunu üstlenir ve kendi potansiyeline inanır.
Kurban geçmişe takılıp kalmayı tercih edip geçmişin yoksunluklarını tekrar tekrar anlatırken, Çözüm Üreten geleceğe bakar, hayata olumlu yaklaşır.
Çözüm Üretenin bakış açısının üç temel inancı vardır:
1. Yeterli, sağlam ve eksizsizdir.
2. Hayata verilecek cevapları seçme hakkı ve sorumluluğunu taşır
3. Zorluklar ve aksiliklerle karşılaştığında öğrenmeye ve gelişmeye odaklanır.
Çözüm Üreten, olasılıkları ve seçenekleri görür, sorumluluk alır, hayata nasıl tepki vermek istediğine karar verir, başkalarının gücüne ve insafına kalmadığını bilir.
Kurbanın “yapamam” dediği yerde Çözüm Üreten “yapabilirim” der.
Davranışlarının sorumluluğunu alır ve erk alanlarının içinde olmayan ve değiştiremeyeceği durumlar için çırpınmaz. Yaşananları bir yenilgi olarak algılamaz, neler öğrendiğine bakar bu yaşananlar ile. Kolay uyum sağlar.

Kurtarıcı rolünün tipik duruşu ise: “Yardım etmeme izin verin”dir.
Kurtarıcı, kurtarmazsa, yardım etmezse kendisini kötü hisseder. Odağını Kurbanlara yönlendirerek kaygılarını, sorunlarının üstünü örter. Kurbanın sıkıntıları ve ihtiyaçları Kurtarıcının kendi sorunlarından kaçması için harika bir imkandır. Sürekli zihinsel sağlığı ve iyiliği pahasına diğer insanları kurtarmaya çalışır, hayatında zarar ve sorun oluşturabilecek kadar çok şeyi feda edebilir. Kurtarıcının sağlıklı sınır oluşturmayı keşfetmesi gerekir. Kurtarıcı dünyayı kurtaramayacağını, kendisini feda etmenin hayran olunacak bir davranış olmadığını anladıkça Destekleyene dönüşür.
Destekleyenin Çözüm Üreten ile kurduğu ilişki Kurtarıcının Kurbanla kurduğu ilişkiden çok farklıdır.
Temel farklılıklardan birisi kendinden bahsetmek, anlatmak yerine dinlemektir. Genel yaklaşımı “İstediğimi nasıl oluşturabilirim? / İstediğinizi oluşturmanızı nasıl destekleyebilirim?”dir. Süreçte Kurtarıcının Kurbanla ilişkisinin temeli olan “Ben bilirim” den farklı olarak Destekleyen sizi dinleyen destekleyicinizdir.
Destekleyen çözümler sunarak karşısındakini bu çözümlere uyması için manipüle etmez. Karşısındakinin gerekirse küçük bir yardımla kendi çözümlerini bulacağını bilir. Destekleyen kendi potansiyelinin farkına varması için Çözüm Üreteni yetkilendirir, kendisini değil.
Destekleyen bakış açısının üç temel inancı vardır:
1. Sana ve potansiyeline inanıyorum.
2. Kendini keşfetme sürecine güveniyorum.
3. İsteklerini belirlemedeki gücüne inanıyorum.
Çözüm Üretenin içgörü geliştirmesi için zaman ve alan oluşturur Destekleyen. Çözüm Üretenin hazır olduğunda çözümler oluşturacağına inanır. Karşısındakinin aksaklıklarını düzeltmek yerine inançla ve sabırla bekler. Çözümler gelmeye başladığında da Çözüm Üreteni destekler. Ne olduğunu, neden olduğunu anlamak için sabırlı ve isteklidir.
Neyin nasıl olması gerektiği netleştiğinde Destekleyen Çözüm Üretenin kendi yolunu belirlemesinde destek verir.

Yargılayıcı rolünün tipik duruşu ise: “Hepsi senin suçun”dur.
Yargılayıcı kontrolcü, suçlayan, eleştiren, baskıcı, öfkeli, otoriter, katıdır, kendini üstün görür. Kendisinden başka herkesi ve her şeyi suçlar talihsizlikleri ve sorunları için. Ama öyle bir zaman gelir ki, insanın bir durup başarısızlıklarının, yaşadığı sıkıntıların ve olumsuzlukların kendisinden kaynaklı olup olmadığına bakmak zorunda kalır.
Yargılayıcı yaşadığı mutsuzlukları, sorunları ve olumsuzlukları için suçlayacak birilerini aramaktan vazgeçip stresleri ile sağlıklı baş etme teknikleri oluşturdukça Yol Gösterene dönüşür.
Yol Gösteren, Çözüm Üretenin faydasına olacakları görür ve Destekleyenin aksine fikrini dile getirme konusunda geri durmaz. Belirli bir bakış açısına ve kendi değerlerine bağlıdır. Kendisini hep doğruyu dile getiren olarak görür ve seyrek olarak da müdahale eder, ancak bu müdahale Yargılayıcının üslubu ve yaklaşımından çok farklıdır. Yol Gösteren duruma odaklanır, kişilere değil. Gerçeği söyler. Bu özellik genellikle Çözüm Üretenin potansiyeline ulaşmasına ve öğrenerek büyümesine imkân verir.
Yol Gösterenin bakış açısının üç temel inancı vardır:
1. Hayat bilmediğini kendine itiraf etme pahasına öğrenmek ve gelişmekle ilgilidir.
2. Hayatın sürekli değiştiği ve belirsiz olduğu gerçeğine rağmen değerlerinin gerçekliğine inanır ve güvenir.
3. Suçlamadan, yargılamadan şu andaki gerçeklik ile ilgili doğruları söyler.
Yol Gösteren hem kendisine hem de başkalarına yaşanan durumdan ne öğrenilebileceğini ve nasıl bir kazanım oluşturulabileceğini sorar. Destekleyen gibi sürece güvenir ve bazen bir tepkiyi provoke ederek insanların harekete geçmesini, öğrenmesini ve gelişmesini teşvik eder.
Drama Üçgeni’nde Yargılayıcı kaosu kontrol etmeye çabalarken, bu değişimde Yol Gösteren belirsizlik içinde rahattır, her şeyi bilemeyeceğinin ve kontrol edemeyeceğinin bilincindedir. Haklı olmak ile ilgili değildir.
Yol Gösterenin Yargılayıcıdan en temel farkı suçlamadan, yargılamadan gerçekleri gördüğü gibi ifade etmesidir. Kişiyi yargılamadan gerçeği olduğu gibi görür, tabii kendisini de. Yol Gösteren kendisini aksaklıkları ile kabul eder.

\"\"

Sağlıksız bir bağdan sağlıklı bir bağlılığa geçiş elbette ki kolay değildir. Zarar aldığınız ilişkilerde kalmak tahmin edeceğinizden daha büyük bedeller ödemenize yola açar. Bu zararlı ilişkilerden kendinizi korumak için sınırlarınızı çizmelisiniz. Bir çatışma içindeyken kendinizi, düşüncelerinizi ifade edebilmelisiniz. Bu şekilde iletişimin, kriz yönetiminin, çatışma becerilerinin gelişmesini, müzakere becerilerinizin gelişmesini sağlarsınız. Beklentilerinizle örtüşmeyen durumlarda sınırlarınızı çizerek, hayır diyerek önceliklerinizi ve beklentilerinizi yönetebilirsiniz. Geri bildirim almaya açık olmanız, başkalarının sizi nasıl algıladığını öğrenmek kendinizi değiştirmek, sağlıklı geliştirmek için bir fırsattır. Davranışlarınızı gözlemleyin. Yaşamda nasıl konumlandığınıza, neden böyle konumlandığınıza ve bu konumda nasıl hissettiğinize bakın. Konumunuzdan memnun değilseniz, yaşamda konumlandığınız bu noktadan konumlanmayı doğru bulduğunuz diğer noktaya nasıl ilerleyeceğinize bakın. Neleri değiştirmeniz gerektiğini, çevrenizdekilerden bu konuda nasıl destek alabileceğinizi araştırın. Bu sorgulamalarınız, kendiniz ile ilgili net bir farkındalık kazanmanızı ve bu farkındalık neticesinde hayatta doğru konumlanmanızı sağlayacaktır.
Yaşam insan ilişkilerinden oluşur, çevresindekilerle bağlantı kurmak odaktadır.
Çevrenizdekilerle kişisel ilişkiler oluşturma ve bu ilişkileri sürdürme becerisinin temelinde benliğin anlaşılması yatar. Bir davranışta bulunurken, neden böyle davrandığınızı ve bu davranışı gerçekleştirirken neler hissettiğinizi anlamanız farkındalığınız için gerek şarttır.
Çevrenizle ilişkinizde kendinizi nasıl konumlandırdığınız, kendinizi nasıl hissettiğiniz ile ilintilidir. Yeterince iyi olmamaktan, yeterince zayıf olmamaktan, yeterince zengin olmamaktan, yeterince güzel olmamaktan, yeterince zeki olmamaktan dolayı gelişen utanma, “yeterli olmamanın” utancını yaşamamak için gerçek kişiliğinizi çevrenizdekilerden saklamanıza neden olur. Utanç korkuyu besler ve çevreniz ile sağlıklı ilişki kurmanızı engeller. Çevrenizdekilerin zayıf, yetersiz, başarısız olduğunuzu keşfetmelerinden öyle korkarsınız ki, çevrenizle aranıza duvarlar örer, gerçek sizi saklamaya uğraşırsınız. Ne zamanki aidiyet duygusu ile tanışırsınız, cesaret, şefkat ve bağlılık oluşturabilirsiniz.
Büyümek güven ve şefkat gerektirir. Belirsizlik içinde var olabilmeyi gerektirir. Yaralanabilirliği göze almayı gerektirir. Güven ve şefkat yaralanabilirliğin ışığında oluşur. Yaralabilirliği kabul etmeden gerçek benliğinizi açığa çıkartamazsınız. Çevrenizdekiler gerçek sizi tanımadan sizi gerçekten nasıl sevebilirler?

Dr.phil. R. Meltem KAVCAR SIRMALI
25 Ocak 2021